Ana içeriğe atla

Chapter 7: A Fate Written in Fire

Night had fallen over the Valley of Spirits, and the sky was drenched in blackness. Kiron knelt at the foot of the Exiled Mountain, pressing his hand against the searing earth. The ground breathed—whispering ghosts of the past in every tremble. “The shadows are watching you, Kiron…” the voice inside him murmured. “But you're no longer just a witness. You are becoming the master of shadows.” By his side stood Belis, her eyes locked onto the horizon where wind carried the scent of ash and ruin. Prince Lorven’s treacherous army was drawing near. Around the Sacred Mountain, the forces of darkness no longer hid — they marched. “Time is running out,” Belis said. “If the final scroll of the Book of Light is captured… the world may never wake again.” Kiron bowed his head. The wound in his hand still bled, not just blood—but something deeper. During the Dark Magic Circle ritual from Chapter 6, one of Zahadran’s cursed arrows had pierced his very essence. Now, with every heartbeat, the shado...

Kimin İçin Yaşıyoruz? Who Are We Living For?

Kimin İçin Yaşıyoruz?

Who Are We Living For?



Bazen gecenin sessizliğinde şu soru dolanır zihnimde:

“Ben bu dünyaya ne için geldim?”




Hayatımız boyunca birilerini memnun etmeye, beklentilere göre şekil almaya çalışıyoruz.

Giydiklerimiz, söylediklerimiz, hatta susuşlarımız bile başkaları üzülmesin diye şekilleniyor.




Ama ya biz? Biz kırıldığımızda, biz yorulduğumuzda kim fark ediyor?




Oysa gerçek huzur, başkalarının değil, bizi Yaratan’ın memnuniyetinde gizli.

Kalabalıkların alkışı değil, içimizin sessizliğinde duyduğumuz ilahi kabul...



Mutluluğu dışarda ararken içimizdeki sesi bastırıyoruz çoğu zaman.

Belki de durup sadece kendimize şunu sormalıyız:

“Ben şu an kimin için yaşıyorum?”




Cevap sessizse, tekrar sor.

Ta ki içindeki ses, “Senin için... ve Seni Yaratan için” diyene kadar.



Sometimes, in the silence of the night, a question echoes in my mind:

“Why did I come into this world?”





Throughout our lives, we try to please others, to fit into their expectations.

What we wear, what we say—even our silence—is shaped so others won’t be upset.





But what about us? Who notices when we break, when we grow tired?





True peace lies not in the approval of others, but in the contentment of our Creator.

Not in the applause of crowds, but in the divine acceptance we hear in the silence of our soul...





While we chase happiness outside, we often silence the voice within.

Maybe we should pause and ask ourselves:

“Who am I living for right now?”





If the answer is silence, ask again.

Until your inner voice finally whispers: “For you… and for the One who created you.”


Yorumlar

  1. Gercek olan su ki, bu zamanda ne kendimiz nede baskalari icin..yasiyoruz.Her iki secenektede mutlu olamayacagiz.Yasama gayemizi idrak edip tefekkur etsek Allahtan baska hic kimseyi menmun edemeyecegimizi anlariz.Guzel yazi icin tesskkurler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖLGELERİN KRALI

 by Ayseb – Kurşunkalem   Gece, sessizliğini bile yutmuştu. Ay, taht salonunun taş zeminine gölgeler dökerken, altın işlemeli pelerininde gri bir ağırlık taşıyan kral, tek başına oturuyordu. Kılıcı yanındaydı. Ama bugün ona ihtiyaç duymuyordu. Bugün savaş, dışarıda değil… içindeydi. "Taht bana mı kaldı, yoksa ben mi geriye kalan son şey oldum?" diye fısıldadı kendine. Saray sessizdi, ama o ses yankılandı. Cevap yoktu. Hep olduğu gibi. Kralın adı bile unutulmuştu. Zamanla, halk onu sadece bir unvanla çağırmaya başlamıştı: Gölgelerin Kralı. Çünkü o, her karanlıkta görünür, her sükûnette fark edilmeden izlerdi. Bir zamanlar adaletiyle bilinen bu adam artık kendi iç savaşlarının esiri olmuştu. Kalbinde taşıdığı yük, tahtın ağırlığını geçmişti. Saray duvarlarında hâlâ onun emirlerini yankılayan sesler vardı. Ama artık yalnızca hatıralar konuşuyordu. Onları susturmak için her gece içindeki karanlıkla yeniden yüzleşiyordu. O gece, gölgeler ona bir rüya fısıldadı: “Tahtlar geçicidir,...

Gazzeli anneler

 Gazzeli Anneler: Evlatlarını İki Kez Taşırlar Anneler Günü’nde acı ve direnişin adı: Gazze. Dünyada milyonlarca anne, bugün çocuklarıyla kucaklaşırken; Gazzeli anneler bir çocuğunu doğurup büyütmenin, diğerini ise savaşın yıkıcı sessizliğinde sonsuzluğa uğurlamanın tarifsiz yükünü taşıyor. Bir annenin kolları, umutla doğacak yeni bir canı sararken, diğer yandan çatışmalarda yitirdiği evladının son yolculuğuna da tanıklık ediyor. Gazze’de anneler, evlatlarını önce karnında sonra tabutunda taşımak zorunda bırakılıyor. Bu yıl Anneler Günü’nde, dünyanın dört bir yanından barış çağrıları yükseliyor: “Hiçbir anne, evladını iki kez taşımak zorunda kalmasın.” Kurşunkalem olarak kalbimiz, umut ve dayanışmayla Filistinli annelerin yanında…

Kameraların Görmediği Çığlıklar Cries Behind the Silence

Kameraların Görmediği Çığlıklar Sudan’dan Filistin’e, Yemen’den vicdanımıza... Kimi acılar sessizdir. Kimi çığlıklar, duvarları aşamaz. Kimi coğrafyalar ise sadece haritalarda vardır; haberlerde değil. Bugün gözlerimizi, vicdanlarımızı ve yüreğimizi üç ülkeye çevirelim: Sudan, Filistin ve Yemen. Bu üç ülke, sadece savaşla değil, aynı zamanda unutturulmuşlukla da mücadele ediyor. Sudan’da açlık büyüyor. Çocuklar bir tas su için kilometrelerce yürüyor. Ama kimse duymuyor. Filistin’de bir annenin gözyaşı, mermiden hızlı akıyor. Ama kimse görmüyor. Yemen’de hastaneler susmuş, bebekler nefessiz... Ama kimse konuşmuyor. Bu bir yazı değil. Bu, sessiz bir çığlığın yankısı. Bir hatırlatma: İnsanlık sadece gördüklerinden değil, görmezden geldiklerinden de sorumludur. --- Cries Behind the Silence From Sudan to Palestine, from Yemen to our conscience... Some wounds bleed without sound. Some screams never cross the walls. And some countries exist only on maps — not on screens. Let us turn our eyes,...