Gölgelerin Kralı – Bölüm 4: Gölgeden Doğan Çağrı
Gece karanlığı çökmeden çok önce kral taht odasına geri dönmüştü. Kapılar sessizce kapanmış, sarayın gümüş duvarları dışarıdan gelen fısıltılara karşı sağır kesilmişti. Fakat içeride, tahta giden taş yolda yankılanan ayak sesleri… yalnızca kralındı.
Tahtın önünde durdu. Ellerini arkasında birleştirdi. Gözleri duvardaki eski haritanın üstüne kaydı — bir zamanlar hükmettiği topraklar şimdi toz ve sessizlik içindeydi. Ardında kalan halk, şehirler, gölgeler… Hepsi suskundu.
O anda, salonun uzak köşesinden bir yankı duyuldu. Hayır, bir yankı değil… bir fısıltı.
“Unutmadılar seni…”
Kral irkildi. Yalnız olduğunu sanmıştı. Ama o ses… tanıdık, derin, çağıran bir sesti. Daha önce de duymuştu. Gölgelerin içinden gelen o varlık, yeniden konuşuyordu.
“Onlar seni bekliyor. Karanlığa yüz çevirenler bile ışığın nerede doğduğunu unutmadı.”
Kral suskun kaldı, başını eğdi. Dudaklarında bir kelime belirdi ama ses olmadı. Sonra sessizliği bozan tek şey; elini kalbinin üzerine koyuşu oldu.
Gölgeler kıpırdadı.
Tahtın ardında, duvarda beliren gölgelerden biri ileriye doğru aktı. İncecik bir silüet, bir zamanlar yanında yürüyen sadık bir dostun gölgesi gibi. Ama bu gölge… kendi gölgesi değildi. O, geçmişten gelen bir sözün yansımasıydı.
“Yeniden çağrıldın. Bu sefer bir kral olarak değil, bir kurtarıcı olarak.”
Kral gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Ve o an, eski savaş pelerini yavaşça tahtın arkasından çıktı.
Tozluydü. Ama ağırdı. Yılların yükünü taşıyordu.
Ve o gece, bir kral yeniden ayağa kalktı.
Gölgeye değil, umuda doğru yürümeye.
Yorumlar
Yorum Gönder